Çaykara Kültür Sanat ve Yayıncılık Ltd. Şti

Toprak kaldırma imecesi NACİ ALTUNCU

Çaykara’da yapılan mısır tarımının olmazsa olmaz işlerinden biridir toprak kaldırmak.

Kuzeye bakan ve toprağı her zaman bol, nemli ve killi olan tarlalarda değil ama güneye bakan az ve kuru topraklı yamaç yerlerde en az iki yılda bir yapılan bir iş idi toprak kaldırmak. Benim köyümde güney bakılı bir arazide olduğundan, toprak kaldırma olmadan tarlalar bellenmez, ekilmez, kazılıp çapalanmazdı. Çünkü yamaç olan tarlalarda her bel, her kazma, hatta basılan ayak, toprağı aşağı doğru kaydırır, savurur, zamanla alt duvardan düşürür ve yok ederdi. Bunun önüne geçmenin ve zaten az olan verimli toprağı tarlada tutulmanın tek çözümü toprak kaldırma işinin en az iki yılda bir yapılmasıydı.

Şimdiki çocuklar, gençler bunu bilmezler. Çünkü mısır tarlaları ya fındık bahçesi veya çaylık yapıldı ya da ekilmedikleri, işlenmedikleri ve bakılmadıkları için ormana dönüşmüş durumdalar. Şimdi herkesin evinin yanında küçük bir bahçesi var o kadar.

Yazacaklarım altmışlı, yetmişli ve biraz da seksenli yıllarda yaşanmış olan ve artık yapılmayan “toprak kaldırma ırgatları”nın ortak özelliklerini içeren genel öyküsüdür.
Şubat ayının 15’i ile, mart ayının 15’i arası toprak kaldırma ırgatlarının (imecelerinin)peş peşe yapıldığı günlerdi. İşte tam da bu günlere geldiğimiz bu an; Bir eski geleneği, bir güzel yardımlaşmayı ve müthiş bir dayanışmayı tarihe not düşmek için yazayım istedim.
Yerel söyleniş ağzıyla: “Toprak Kaldurma İrğadi”
“İrğadum var komşilaaar…İrğadum var kizlaaar.. delikanlilaar.. Hepunuz bana irğat gelecesunuz.”

Bu genel duyuruyu toprak kaldırma işi olan evin kadınları yapardı. Sonra mahalledeki bütün evleri tek tek dolaşır, evdeki büyüklerden Irgat isterlerdi.
“Emice (ya da Hala) yarun toprak kalduracağuk. Kizi irğat isteyurum. Allah rizasi içun komşiluk hakki içun…”
“Ne demek tabiki vereceğuk. Vereceğuk ki daha sonra biz da alacağuk. Hay hay. Allah kolayluk versun. Eğtiyarlara selam soyle.”
Her gidilen evde benzer diyaloglar yaşanır. Geçerli mazereti olanların dışında herkesten tamam sözü alınırdı.

Delikanlıları çağırmaya gerek duyulmazdı. Eee.. kızların gideceği her ırgata onlar kendiliğinden gelirdi zaten. Onlara evden “niye gittun” diyen de olmazdı. (Erkek egemen toplum kültürü böyleydi.) Toprak taşımada kızlar ve genç gelinler, hatta 10 yaş üstü kız çocukları taşıyıcı.(toprağı sırtlarına aldıkları, sıkı örülmüş yarılmış fındık çubuğundan yapılmış demetçs sepetleriyle taşırlardı) Delikanlılar ve orta yaşlı erkekler kürekçiydi (Toprağı kürkleyerek sepete dolduranlar).
İyi bir irğatluk en az 20- 25 kişiden oluşurdu. İrğat evi en az bir gün önceden toprağı kaldırılacak tarlaların dibini ve başını bel denilen sürme aracıyla ortalama 1 metre genişliğnde enine doğru boydan boya beller hazır hale getirirdi. Ve 3-5 toprak sepetini, inşaat küreğini ve 1-2 kazmayı konu komşudan bulur buluşturur, tarlaya indirirdi. Bunlar sepetsiz ya da küreksiz gelenler için alınan en doğal önlemler olurdu.

İmece günü sabah ev sahipleri önce evi siler süpürür, havli, tufa, ağıralti vs her tarafı pırıl pırıl temiz hale getirirlerdi. Neden mi ? Gelenler pis görmesin, karışık bulmasın, ayıplamasın dedikodusunu yapmasın… Varsa yeni gelin ya da evin genç kızlarına düşük not vermesinler. Sonra evin büyük kadınları, imece için yemek yapmaya başlarlardı. Saat kuşluk vakti olunca imecenin ‘irğatları’ gelmeye başlar, tarlaya inilir, toprak kaldırma işi başlatılırdı. Tarlanın dibinde enine doğru bellenip, kazılarak inceltilen toprağı erkekler, kadınların sırtındaki sepete kürekle doldurur, sepeti dolan eğimin tersine, aşağıdan yukarıya doğru o toprağın başına çıkarır, tarlanın başında bellenmiş olan yine 1 metre genişliğindeki bölgeye sepetteki toprağı sepeti indirmeden, ani bir eğilme hareketiyle başının üstünden atarak döker ve geri dönerdi.

Topraklar sıra ile kalın bir şekilde ve üst duvarın tam dibine özenle dökülürdü.
Sepetçiler arttıkça, kürekçiler çoğaldıkça iş de yol almaya başlardı. Sepetlerin standardı yoktu. Büyüğü, küçüğü, çocuklar için çok daha küçükleri olurdu. Çocuklar niçin mi taşırdı? Öğrenmeleri lazım, alışmaları lazımdı da ondan. Büyükleri; “Bu işleri yarun onlar yapacak. Okusalar bile bu işleri de yapsunler, oğrensunler.. Yapsunler, çileyi görsünler ki daha iyi okusunler.” derlerdi.

Ha! Bu arada irğatluk elbiseleri de sıradan olmazdı. Kızlar, bayramlık elbiselerinden sonraki o yılın modası renkler ve çicekli basmalardan yapılmış en güzel elbiselerini, klasik oğluklarını(Peştemal) takarlar; dize kadar siyah ince çoraplarınının üstüne ise beyaz spor çoraplarını ve ayaklarına da renkli naylonlarını giyerlerdi. En güzel yazmalarını taranmış saçlarının bir kısmı görülecek şekilde çenelerinin altından bir kez bağlayarak takarlardı. Gelinler ise boncuk ve ya renkli iplikten yapılmış oyalı yaşmaklarını “yapuk ” yaparak başlarına kapatırlardı. Delikanlilar, ispanyol paça pantolonlarını uzun yakalı ütülü gömleklerini giyer, sigara paketleri gömlek ceplerinde hava atarlardı. Herkesin kol saati, kızların altın suyuna batırılmış taşlı yüzükleri, küpeleri, boncuklu bileklikleri, kalpli ya da tek harfli zincirli kolyeleri, gelinlerin tekli ve beşli denilen altın takıları olurdu.

Kızların elinde dantelleri veya kanaviçe işlemeleri, gelinlerin elinde çocukları için ördükleri yün/orlon el işleri olur, toprak taşırken hem yürür hem örer, hem konuşur, hem de ara ara kahkahalarla gülerlerdi.
Tarlanın ortasında bir teyp veya pikap, en azından bir radyo bulundurulur, sesi sonuna kadar açılırdı. Erkan Ocaklı’nın türküleri , Cemile Cevher Çiçek’in sesi, Süreyya Davulcuoğlun’un Dirvanası, Kamil Sönmez ve diğerleri,…. Herkesi alır bir yerlere götürürdü.
Karşıdan bakanlar; içinde olamadıkları yerel ama çok renkli, bildikleri ama çok eğleceli bir festivali, bir karnavalı seyrederek orada olamamanın burukluğunu yaşardı. Dayanamayıp işini bırakıp o irğada katılanlar da olmaz değildi.

Bu arada kızlar arası fısır fısır konuşmalar fiskos kümeleşmeler, kıs kıs gülüşmeler… Erkeklerin kimi ciddi, kimi çocuksu, sevda ayarlama girişimleri, akraba gelinlerini elçi olarak görevlendirmeleri dikkatli olanların gözünden kaçmazdı. Bazı kızların hep aynı kürekçiye gitmesi. Bazı delikanlıların 2 metre ötede duran kızın sepetini doldurmak için hızla yer değiştirmesi. Kasten sepete değil boyun kısmına toprağın atılması (sehven atıldığı da olurdu) arada bir ağlamalar, sinirlenmeler, küsmeler vs. de olmaz değildi. Ama bunlar hoş görülür, görmezden gelinir sıradan olay olarak algılanırlar sorun yapılmazlardı..

İş bitince yemek için eve geçilirdi. Yemeden gitmek ayıptı. Kabul edilmezdi. Ayrıca yemekte imecenin finaliydi. Evin en geniş yerinde büyük sofralar kurulurdu. Her sofraya 8-10 kişi oturtulur; emekler, sırasıyla çorba, turşu kavurma, etli yemek, pilav, yoğurt veya komposto olarak sunulurdu. Özellikle kızlar için yemek de bir sınav yeriydi. Yemeğe oturuşu, dizlerinin duruşu, dik oturması, kaşık, çatalı tutuşu kullanması, ekmeği kırması-alması, ortak tabaktan yemeği alışı ağzına taşıyışı, çiğnemesi, lokma ağzında iken konuşup konuşmadığı herşeyi gelinler ve yaşlı kadınlar tarafından izlenir, kamera gibi kaydedilir imece sonrası değerlendirilir ve her kıza bir not verilirdi.

Yemeğin en eğlenceli yemeği ise yoğurttu. Yoğurdu evin gelini taslara koyar, sıcak mısır ekmeğini yoğurda gelin doğrardı. Gelin, her tas yoğurdun içine ortalamanın üstü büyüklükte ama ağıza sığabilecek kadar bir mısır ekmeği kabuğu bırakırdı. Bunu bütün bekarlar bilirdi. Yoğurt yenirken kimse yoğurt tabağını karıştırmaz -karıştırmak çok ayıptı-
Herkes önünden tabağı kaşıklarken adı Ahmet, Mehmet, Hasan veya başka bir ad olarak konulan kabuğu kaşıklayan kızın kısmetini öğrenmiş olurdu. Gelin kısmetin adını açıklar gülme, gırgır şamata başlardı. Kabuğu kaşıklayan kız biraz mahcup olur, biraz kızarır-bozarırdı ama bu oyunu hoş karşılar oyunu bozmazdı. Sonunda bu köy yerinde her zaman her imece yemeğinde yapılan klasik bir şaka olarak kalırdı ama bir hafta anlatılır, konuşulurdu o kadar….

Eeee artık o gün akşam yaklaşmıştır. Herkesin evinde de işi gücü vardır. İrğat bitmiştir. Bu gün bitti ama daha çok toprak kalkacak. Daha çok irğat yapılacak. İşin ilginç yanı kimse yorulmamıştır da. O zaman herkes, kucaklaşır ısmarlaşır ve ayrılır.

Artık yok o günler. Artık kimsenin “toprak kaldurma irğati” yapma lüksü kalmadı.
NACİ ALTUNCU

İletişim Bilgilerimiz
  • Adres:Ali Kuşçu Mh. Mıhçılar Cd. No: 34
  • Tel.:0212 631 32 33
  • Fax.:
  • caykara@caykara.com.tr
Sosyal Medya
98474
Bu Ay: 1058
Toplam : 98474
Toplam Hit : 287122
error: Content is protected !!